Annemin Muska Savaşı | Gerçek Korku Hikayesi

Gerçek Korku Hikayesi: Ailenin tek yaşayan çocuğu İbrahim’in doğumu, annesinin 24 gebelik sonrası yaşadığı zorluklar, kara büyü ve muskalarla dolu gerçek bir hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor.

Merhabalar, adım İbrahim. Ailenin tek çocuğu olarak 1985 yılında Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Meydan Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Gelmişim ama ne zorluk, ne çabalarla… Annemin doğumdan sonra şu ana kadar en uzun yaşayan çocuğu benim diyebilirim. Tam 24 gebelikten sonra, son olarak ben hayata tutunmuşum. Evet, yanlış duymadınız, tam 24 gebelik! Ailemin beni, daha doğrusu tüm çocuklarını hayatta tutabilmek adına gitmedikleri şehir, gitmedikleri hastane ve çalmadıkları kapı kalmamış.

Bu 24 gebelik içinde benim haricimde dünyaya gelen kardeşlerim doğmuş; doğumdan sonra 1, 3 ve 8 aylık bir zaman dilimi içerisinde vefat ediyorlarmış. Hiçbiri bir yaşını görememiş. Bu durum aile içinde huzursuzluk çıkardığı gibi annemin psikolojisi de oldukça bozulmuş. Artık boşanmayı düşünür, emsallerinden, komşularından kendini soyutlar, insan içine çıkamaz olmuş.

Ta ki Elbistan ya da Erzincan’dan Adana’ya bir ahbabını ziyarete gelen zat ile görüşünceye kadar… Çevrede ve sülalede artık annemin bu durumunu bilmeyen ve dua etmeyen kalmamış. Adana’da özelleştirmeden önce Sümerbank’ta çalışırmış annem. İş yerindeki bir tanıdığı, bahsi geçen zat ile görüştürmek istemiş. Belki bir çare olur diye apar topar soluğu zatın bulunduğu yerde almışlar.

Bahsi geçen Hocaefendi, annemin çaresizliği ve masumiyeti karşısında, “Sana yardımcı olmak isterim fakat günlük güneşlik bir havada ziyaretime gel,” demiş ve annemleri bir parça lokum ve gül suyu ile uğurlamışlar. Aylardan Mart ve o tarihte Adana’da şehir merkezine ilk defa kar yağıyor. Annem mutsuz ve üzgün bir şekilde evin yolunu tutuyor ve o gece Allah’a yalvarıyor; en kısa sürede havanın düzelmesi, güneşin açması adına bir an önce açmasını istiyor. Çünkü Hocaefendi farklı bir ilden gelmiş ve çok kalmayabilir. Kısa sürede derdine derman olacağını umarak saatlerce Allah’a yalvarıyor ve yatıp uyuyor.

Sabah erken saatlerde kalkıp işe gitmek için hazırlanıyor. Daha gün doğmamış, hava karanlık. İş yerinde ilk molasında dışarı çıktığında görmüş ki sanki bahar gelmiş, güneş alabildiğine parlıyor. Çok mutlu oluyor, heyecan basıyor içini. İş çıkışını beklemeden arkadaşıyla mazeret belirterek koştura koştura Hocaefendi’ye gidiyorlar. Hocaefendi annemi bir odaya alıp dizüstü oturtup okumaya başlıyor. Daha sonra ceketinin cebinden çıkarttığı kağıtlara Arapça bir şeyler yazıp katlıyor. Sonrasında yeşil bir kalem ile annemin sağ elinin başparmak tırnağını boyuyor.

Anneme üzerinde ağır bir büyü olduğunu, bu yüzden evlatlarının ya doğmadan ya da doğduktan sonra öldüğünü söylüyor. Annem, “Kim, neden böyle bir kötülük yapar?” dediğinde, “Kimin yaptırdığını söylemem uygun olmaz kızım ama bir çaresine bakacağım,” diyor. Annemin ensesinden tekrar okumaya başlıyor ve annemden başparmağını Hocaefendi’ye gösterecek şekilde tutmasını istiyor. Hocaefendi’nin okuması bittikten sonra annem boyalı tırnakta beni görüyor; yani hamile kalmış, doğum yapmış ve beni kucağına almış olarak hem kendini hem de beni gülerken görüyor. O an hem şaşkınlık hem de korkudan donup kalıyor.

Hocaefendi annemin o halini görünce, “Korkma, Allah’ın izniyle çok yakın bir zamanda tekrar hamile kalacaksın ve inşallah çocuğun doğacak. Onu sağlıklı sıhhatli bir şekilde büyüteceksin inşallah,” deyip yazdığı kağıtları katlayıp anneme veriyor. Sonra konuşmaya devam ediyor: “Birini doğum yaptığında çocuğuna, diğerini ise kendi üstüne tak,” dedikten sonra arkasına dönüp odanın bir köşesine gidiyor. Eline aldığı su dolu bir bidonu getirip, “Bu suyu sen gelmeden önce okudum kızım. Hamile kaldığını anladığında bu suyla duş alacaksın. Doğum olduktan sonra çocuğun ilk duşunu bu suyla aldıracaksın,” diyor ve annemleri uğurluyor.

Annem o zamana kadarki yaşadığı en büyük mutlulukla ve hiç olmadığı kadar mutlu bir şekilde evin yolunu tutuyor. Suyu sanki altın dolu küp gibi sarıp sarmalayıp saklıyor. Bu durumdan hiç kimseye bahsetmiyor, annesine ve babama dahi anlatmıyor. Artık ne düşünüyorsa, nazar değmesinden ya da herhangi bir olumsuzluktan korkuyor sanırım.

Hocaefendi’nin dediği gibi üç aya yakın bir zamanda annem bana hamile kalıyor. Geçmiş dönemdeki hamileliklerinden daha rahat geçiriyor ve sağlıklı bir şekilde dünyaya geliyorum. Annem, hocanın söylediği gibi ilk banyomu okunmuş suyla yaptırıp yazdığı muskayı elbiselerime yerleştiriyor. Annemin yaptıklarını gören rahmetli babaannem, “Bu kız da kafayı hacı hoca ile bozdu. Ne yazdığı, ne olduğu bilinmeyen şeyleri çocuğa takar oldu,” deyip muskayı çıkarıp atıyor.

Çok geçmeden bir gece yarısı kapı çalınıyor. O gece babam evde değil. Annem kapıyı açtığında ürkütücü görünümlü üç kişiyle karşılaşıyor. Onlara, “Eşim için geldiyseniz evde yok şu an. Siz kimsiniz?” diye soruyor. İçlerinden biri, “Evet, hadi çocuğu hazırla, almaya geldik,” deyip içeriye girmeye yelteniyor. Annem can havliyle kapıyı kapatıp beni yatağımdan alıyor ve sarılıp bağırıyor. Alt kat komşularımız annemin feryadını duyarak geliyorlar ama geldiklerinde o üç varlıktan eser yok. Annem yaşadığı olayın şokuyla konuşamıyor, gözleri dönmüş şekilde evin içinde bir oraya bir buraya koşuyor. Allah rahmet eylesin, komşumuz olan Mustafa amcanın attığı iki tokat ile kendine geliyor ve olanları anlatıyor. Annem, “Eğer o tokatları yiyip kendime gelmeseydim aklımı yitirebilirdim,” der.

Herkesi bir korku ve gizem sarıyor. Mahalleye, binaya, sağa sola koşturarak bakıyorlar ama nafile, kimsecikler yok. Annem doğum izninde olduğu için zamanı fırsat bilip Hocaefendi’ye ulaşmak için elinden geleni yapıyor ama nafile, hiçbir şekilde ulaşamıyor. Daha sonra Adana’nın Karaisalı taraflarında bu işleri para karşılığı yapan farklı birini buluyor ve durumu anlatıyor. Adam, 5 adet Adana burma bilezik karşılığında bu durumdan kurtaracağını vaat edip annemi uğurluyor. Annem düğünden kalan ve arkadaşlarından temin ettiği bileziklerle tekrar gidiyor.

Bu adam annemi okuyup önüne bir tas dolusu su koyuyor ve karşısına oturuyor. Odada ikisi olmasına rağmen adam üçüncü bir kişiyle konuşmaya başlıyor. Annem bu durumdan korkuyor tabii, hatta adamın deli olduğunu bile düşünmeye başlıyor. Konuşması bitince adam annemin önündeki tası alıp içine bakarak annemle konuşmaya başlıyor: “Düğün sebebiyle gelen bir bohça var. Bu bohçanın içinde, bebek patiği içine yerleştirilmiş, eşek derisi üzerine yazılmış bir muska var. Bu muskayı bul ve kızgın kor ateş içerisinde yanarak yok olduğuna emin ol, onu imha et,” diyor.

Annem korku içerisinde evin yolunu tutuyor. İki yakın arkadaşı ile sandığı açıp bohçalarda bahsi geçen patiği arıyorlar. Adamın söylediği gibi siyaha çalan koyu kahverengi bir parça olarak muskayı buluyorlar. Evimizin avlusunda muskayı yok etmek için kömür tutuşturup besmele çekerek yakıyorlar. Küçük muskadan öyle bir kara duman çıkıyormuş ki fark edilmemesi zormuş; mahallelinin cama çıkıp birbirlerine, “Bir yer mi yanıyor?” dediklerini duyuyorlarmış.

O günden sonra Allah’a şükür herhangi bir şey yaşamamışız. Geriye dönük olarak, muskadan bahsedilmemek kaydıyla, bohça içerikleri için babaannemden ve aile büyüklerinden bilgi alıyor annem. “Böyle bir kötülük kim yapmak ister, ne zoru vardır?” diye merak eder. Babaannem, patiği bohça düzenlenmeden önce babamın eski nişanlısının annesinin getirdiğini söylüyor. Annem hala beddua eder durur o kadına.

Views: 8

İlginizi Çekebilir:Cinlerle Yapılan Anlaşma | Gerçek Korku Hikayesi
share Paylaş facebook pinterest whatsapp x print

Benzer İçerikler

Hacer's Jinn Wedding | True Horror Story
Hacer’in Cin Düğünü | Gerçek Korku Hikayesi
Diary of a Possession Victim | A True Horror Story
Bir Musallat Kurbanının Günlüğü | Gerçek Korku Hikayesi
Shadows by My Bed | True Horror Stories
Yatağımdaki Gölgeler | Gerçek Korku Hikayeleri
The Call of the Black Shroud | True Horror Story
Siyah Kefenin Çağrısı | Gerçek Korku Hikayesi
Treasure Hunt at the Jinn Tumulus | A True Horror Story
Cinli Tümülüste Define Kazısı | Gerçek Korku Hikayesi
The Sarcophagus Curse | True Horror Story
Lahdin Laneti | Gerçek Korku Hikayesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paranormal Dergi | © 2025 |