Mezarlıktaki Cin Düğünü | Gerçek Korku Hikayesi
Gerçek Korku Hikayesi: Azerbaycan’da bir dağ köyünde yaşanan gerçek bir cin vakası. Dedemin korkunç karşılaşmaları, kaybolan oğlu ve bir hocanın müdahalesini içeren, ninemin ağzından aktarılan tüyler ürpertici bir hikaye.
Anlatacağım bu olay, Azerbaycan’ın bir dağ köyünde uzun zaman önce yaşanmıştır. Bu hikaye, rahmetli dedemin gençliğinde gerçekleşmiş bir cin vakasıdır. Bana da büyükannem, yani dedemin eşi (ninem) anlattı.
Dedem o zamanlar geçimini dağda koyun otlatarak sağlıyormuş. Koyunlardan gelen süt, et ve yünü satar, mutlu mesut geçinirlermiş. Dedemin koyun otlattığı dağlık, çok büyük bir yer varmış. Şimdilerde bile köye gittiğim zamanlar oraya gideriz. Dedem koyunları sabah çıkarıp akşam getiriyormuş.
Yine bir sabah, çok erken saatlerde, sabah namazını kıldıktan sonra dağa koyunları otlatmaya çıkmış. O gün koyunları akşama kadar dağ bayır gezdirmiş. Akşam on civarlarında eve dönerken, evin 250-300 metre yakınında bulunan büyük mezarlığın kenarına gelmiş. Zifiri karanlıkta ilerlerken birden mezarlıktan sesler duymuş; sanki düğün yapılıyor gibi davul zurna çalıyormuş. “Bu saatte kim düğün yapar, hem de mezarlıkta?” diye düşünürken içine büyük bir korku salmış. Dedem belindeki tüfeğini eline almış ve yavaş yavaş düğün sesinin geldiği yere doğru ilerlemiş.
Tam yerinden ayrıldığı sırada koyunların bir şeylerden ürkercesine kaçıştığını, yanındaki köpeğin ise çok tiz bir şekilde ağlayarak mezarlığa doğru koşmaya başladığını görmüş. Olanlardan sonra korkusu ikiye katlanmış. Besmele çekerek Ayetel Kürsi okumaya başlamış ve düğün sesinin geldiği yere ilerlemiş.
Gördükleri karşısında büyük korkuya kapılmış dedem. İleride, yedi mi sekiz mi kişinin büyük bir ateş karşısında çığlıklar atarak bağırıp oynadıklarını ve Arapça bir şeyler söylediklerini görmüş. Sureler okuyarak o insan benzeri varlıkları izlemiş. İki üç dakika izledikten sonra ikinci şoku yaşamış: Bu varlıklardan birinin üzerinde karısının, yani ninemin, her zaman giydiği kıyafetlerden biri olduğunu görmüş! Korkudan dili tutulmuş.
Zavallı dedem güç bela kendisini toparlayıp koyunları bir araya topladıktan sonra eve getirmiş. Ama ninemin telaşlanıp korkmaması için ona bir şey anlatmamış. Eve geldiğinde suratından yaşadığı korku çok belli oluyormuş. Bunu fark eden ninem ne kadar sorsa da dedem hiçbir şey olmadığını, sadece yorulduğunu söylemiş. Dedem yemek bile yemeden uykusunun geldiğini söylemiş ve yatmaya gitmiş. Tabii ninem şüphelenmiş dedemin bu tavırlarından ama ses etmemiş.
Ninem gece tuvalete kalkmış. Döndüğünde dedemin uykuda sayıkladığını, boğulur gibi bir şekilde “Bırakın beni! Yapmayın lütfen! Beni öldürmeyin!” gibi laflar söylediğini duymuş. Ninem dedemi uyandırıp, “Benden sakladığın bir şey var. Ne oldu? Anlatmayacak mısın?” diye sormuş. Dedem yine bir şey olmadığını, sadece kabus gördüğünü söylemiş. Ninem biraz okuyup üflemiş, dedem tekrar yatmış.
Aradan 2-3 saat geçmiş. Dedem kalkıp sabah namazını kılmış ve yine koyunlarını dağa otlatmaya çıkarmış. Her zamanki gibi akşama kadar dağ bayır gezdirmiş koyunları. Kafası çok bulanıkmış, dün akşamki gördükleri aklından bir türlü çıkmıyormuş.
Yine akşam olmuş, saat dokuz civarlarında koyunları eve getiriyormuş. O zamanlar yazın tam ortası olduğu için akşam dokuzda hava tam kararmıyormuş. Dedem koyunları dere gibi bir yere su içirmek için toplamış. Koyunlar su içmek için dereye yaklaştığında, önceki gece mezarlığın kenarında olduğu gibi, bir şeylerden ürkercesine kaçmaya başlamışlar. Dedemin bu sefer kalbi sıkışmış, neredeyse korkudan ölecek gibiymiş. Hayvanları bırakıp kaçmak istediği anda bir kadın sesinin onu adıyla çağırdığını duymuş.
Arkasına, sesin geldiği yöne döndüğünde gördükleri karşısında adeta dili tutulmuş. Dedemin karşısında; uzun saçlı, derisi yanmış gibi olan, dişleri siyah ve sivri, göz çukurlarında büyük bir boşluk olan çok kötü görünümlü bir varlığın ona baktığını görmüş. Olduğu yerde donup kalmış; ne yerinden oynayabiliyor ne de konuşabiliyormuş. Korkudan dua bile okuyamamış. O varlık olağanüstü bir hızla hareket edip hemen dibinde belirmiş. Çok sinir bozucu ve iğrenç bir ses tonuyla, “Senin o çok sevdiğin çocuğun öldü!” demiş. Ardından tekrar pis bir çığlık atarak ortadan kaybolmuş.
Dedem orada bayılmış. Gözünü, çoban olan babasının evinde açmış. Bir süre sonra kendine geldiğinde bütün olanları o çobana anlatmış. Çoban, dedeme bu işin çok tehlikeli olduğunu ve köyün hocasına danışması gerektiğini söylemiş. Çobanın söylediği mantıklı gelmiş ve toplamda on beş tane olan koyunlarını çobana emanet edip ardından evine dönmüş.
Eve vardığında ninemin ağlayıp acıyla bağırdığını görmüş. Evde komşuların da olduğunu gören dedem, olanları az çok tahmin edebiliyormuş. Hemen ninemin yanına gidip sakinleştirmeye çalışmış. Ninem biraz sakinleştikten sonra, 12 yaşındaki oğullarının 7 saattir kayıp olduğunu ve hala eve dönmediğini söylemiş ağlayarak.
Dedem köylüleri toplayıp aramaya başlamış. Yıkılmış halde sabaha kadar arasalar da bulamamışlar oğlunu. Kahrolmuş şekilde eve dönüp biraz dinlendikten sonra, ikinci gün yine aramaya başlamışlar. Köyden bir hayli uzakta bir mağaraya girmişler. Dedem mağarada gördüklerinden sonra iki gün boyunca ne konuşabilmiş ne de yürüyebilmiş.
Mağaraya ilk girdiklerinde dayanılmaz bir koku almışlar. Köylüler koku yüzünden girmek istememiş ama dedemin içinde kötü bir his varmış. “Siz gelmezseniz gelmeyin, ben bakacağım!” deyip dalmış içeri. Elindeki odunun ucunu yakıp ateşle biraz ilerledikten sonra bir çocuğa ait ceset parçaları görmüş. Üzerindekiler oğlunun kıyafetleriymiş. Çocuk cesedinin yanında ateşi sol tarafa çevirdiğinde oğlunun başıyla karşılaşmış. Ardından bayılmış. Dedemin çıkmadığını gören köylüler merak edip mağaraya girince dehşet manzarasına şahit olup dedemi tıklayarak dışarı çıkarmışlar.
Ninem de acı haberi alıp köye getirilen cesedi o halde görünce yataklara düşmüş. Evlerinin neşesi olan çocuklarına bunu yapanlar için beddualar ediyormuş. Amcamı defnettikten sonra dedemin korkunç rüyaları başlamış. Rüyasında, o derenin kenarında gördüğü varlık, çocuğunun parçalanmış cesedini ayağının altında çiğneyerek, “Sonra söylemiştim, düğünümüz çok mu senin çocuğun paramparça?” diyormuş. Dedem her gün bu rüyayı görüp delirme derecesine gelmiş ve her seferinde korkuyla fırlıyormuş yatağından.
Bu rüyalar bir ay sürmüş. Kendilerini biraz toparladıktan sonra dedem, ninemi karşısına alıp bütün yaşadıklarını anlatmış. Gördüğü korkunç kabusları anlatırken ninem de hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. Çobanın dediği hocaya gitmeleri gerektiğini söylemiş nineme. Ertesi sabah hocanın yanına gitmişler. Evine varıp kapıyı çalıp bir müddet bekledikten sonra hoca kapıyı açıp içeri buyur etmiş. Hoca çocukları için başsağlığı diledikten sonra dedem yaşadığı bütün olayları anlatmış. Hoca sessizce dinledikten sonra nineme, “Bir ateşin üzerine birden su döküp söndürdün mü veya herhangi bir yere besmelesiz kaynar su döktün mü?” diye sormuş. Ninem ise hatırlamadığını söylemiş hocaya. Hoca, akşam bir ritüel hazırlayıp o cinle iletişim kuracağını ve nedenini öğreneceğini söylemiş.
O günün akşamı ninemle dedem tekrar hocanın evine gitmişler. Hoca biraz oturup sohbet ettikten sonra karanlık bir odaya almış onları. Kendisi de birkaç dakika sonra elinde bir kitapla girmiş odaya. İçeri girdikten sonra cebinden dört tane mum çıkarmış ve odanın ortasına bir daire çizmiş, sonrasında ise mumları dairenin etrafına dörtgen şeklinde dizmiş. Mumların işi bittikten sonra gür bir sesle kitaptan bir şeyler okumuş. Mumların ateşi birden yükselmiş. Az sonra da duvarda gölgesi olan bir varlık belirmiş. Hoca gelen varlığa, “Ey cin! Sen ne istiyorsun bu Ademoğullarından?” diye sormuş. Cin, ninemi göstermiş ve “Sonunu ürün çocuğun durdu, onu çocuğun oturdum!” diyerek pis bir kahkaha atmaya başlamış ve ardından “Sizin de isyanınız olacağım!” demiş. Bunları duyan hoca, kağıda bir şeyler okuyup ateşe tutmuş. Dediğine göre cini öldürmüş.
Bu olaydan 3-4 yıl sonra dedem vefat etmiş. Ninem ise çok şükür hala yaşıyor ama olayın üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen hala kalbinin bir tarafında o üzüntüyle yaşadığını söyler bize.
İşte abi, hikayem böyleydi. Birebir ninemin ağzından dinlediklerimi sana anlattım. Yayınlarsanız sevinirim.
Views: 17
Cinlerle arkadaş olmalı mıyım sizce?