Ramazan Kurtoğlu: Görünmeyen Savaş Başladı, Dünya Armegedon’a Hazırlanıyor!
Ekonomist Ramazan Kurtoğlu, küresel güçlerin ‘görünmeyen savaşını’ Ezber Bozan TV’de anlattı. Kurtoğlu, Covid, Gazze ve Ukrayna’nın ardından ‘Tombala’ aşamasına gelindiğini ve dünyanın Armegedon’a doğru sürüklendiğini iddia etti.
- Ramazan Kurtoğlu: Görünmeyen Savaş Başladı, Dünya Armegedon’a Hazırlanıyor!
- Görünmeyen Savaşın Perde Arkası: Peşrevden Elenseye Geçiş
- "Tombala Teorisi": Küresel Krizlerin Üç Çinkosu
- Küreselciler vs. Ulusalcılar: Yeni Dünya Düzeni Kavgası
- Şirket Sosyalizmi ve Gözetlenen Toplum Modeli
- Sistemin Yumuşak Karnı: Tahviller ve Altın
- Evanjelistler, Armegedon ve Türkiye'nin Konumu
(Kısa Bilgi: Prof. Dr. Ramazan Kurtoğlu Kimdir?)
Prof. Dr. Ramazan Kurtoğlu, ekonomi, uluslararası finans, davranış bilimleri, küresel stratejiler ve jeopolitik konularında uzmanlaşmış bir akademisyen, ekonomist, yazar ve yorumcudur. İstanbul Aydın Üniversitesi gibi kurumlarda öğretim üyeliği yapmış olan Kurtoğlu, özellikle küresel güç mücadeleleri, para sistemleri, dinler tarihi ve Türkiye üzerine yaptığı multidisipliner analizler, yazdığı kitaplar ve katıldığı programlarla tanınmaktadır.
Görünmeyen Savaşın Perde Arkası: Peşrevden Elenseye Geçiş
Ekonomist ve yazar Ramazan Kurtoğlu, katıldığı Ezber Bozan TV programında, dünyanın tanık olduğu olayların aslında çok daha büyük ve “görünmeyen” bir savaşın parçaları olduğunu iddia etti. Kurtoğlu, bu durumu açıklamak için Türk güreşinden çarpıcı bir metafor kullandı. “Aslında savaşın bir görünen tarafı var ama bir de aynanın arkasında kalan tarafı var,” diyen Kurtoğlu, “Şimdilik sadece görünmesini istedikleri kadarını servis ediyorlar,” ifadelerini kullandı.
Rahmetli babasının hem milli güreşçi hem de yağlı güreş şampiyonu olduğunu hatırlatan Kurtoğlu, güreşin üç ana unsurunu günümüzdeki küresel olaylara uyarladı: “Bir, peşrev tarafı vardır. Pehlivanlar çıkar, seyircinin önünde peşrev yaparlar, kendilerini gösterirler. İki, elense çekerler. Üçüncü safhası da birbirlerine dalarlar.” Kurtoğlu’na göre, dünya şu anda bu savaşın “peşrev” aşamasında ve henüz “elense” aşamasına tam olarak geçilmedi. “Şu anda dünyada yapılan bir peşrev. Elenseye geçmedik ama yavaş yavaş geçilecek,” diyerek yakın gelecekte daha sert bir mücadelenin başlayabileceği sinyalini verdi.
“Tombala Teorisi”: Küresel Krizlerin Üç Çinkosu
Kurtoğlu, yaşanan küresel olayları çocukluğundaki tombala oyununa benzeterek, “üç çinko ve tombala” teorisini ortaya attı. Bu teorinin küresel elitlerin bir planı olduğunu öne süren Kurtoğlu, adımları şöyle sıraladı:
Birinci Çinko: Covid-19 ve Ekonomik Sarsıntı
Kurtoğlu’na göre, ilk adım Covid-19 pandemisiydi. “Birinci çinko Covid-19’du. Covid-19’la birlikte küresel tedarik zinciri koptu,” diyen Kurtoğlu, navlun fiyatlarındaki fahiş artışa dikkat çekti: “Eskiden Süveyş’i dolanıyordu, şimdi Ümit Burnu’nu dolanarak geliyor. Eskiden konteyner maksimum 1.000 dolara gelirken şimdi 4.000-5.000 dolara geliyor.” Ayrıca bu süreçte nakit para sistemine olan güvenin de sarsıldığını belirtti: “Nakit paranın, kağıt paranın, banknot paranın güvenliğini kopardılar, güveni sarstılar. Birinci çinko bu.”
İkinci Çinko: 7 Ekim ve Gazze Trajedisi
Kurtoğlu, ikinci çinkonun ise 7 Ekim 2023’te Hamas’ın istihbarat birim başkanı olduğu iddia edilen Yahya Sinvar’ın İsrail’e yönelik saldırılarıyla başladığını savundu. “Çok küçük bir hadise gibi görünmekle birlikte ikinci çinko buydu,” diyen Kurtoğlu, sonucun ağır olduğunu vurguladı: “50.000’den fazla Müslüman kadın ve çocuğun öldüğü, Gazze’nin taş devrine döndürüldüğü bir sonuç var.” Kurtoğlu, bu olayın ve öncesindeki Rusya-Ukrayna savaşının, büyük “tombala”ya giden yolda önemli adımlar olduğunu ima etti.
Üçüncü Çinko ve Tombala: Günah Keçisi Arayışı ve 2030 Hedefi
“Şimdi sıra Tombala’da,” diyen Kurtoğlu, küresel sistemin bir “günah keçisi” aradığını ve tarihin tekerrür ettiğini savundu. 1830’larda Avrupa’da milliyetçilik rüzgarlarının estiğini, merkantilizmin ve korumacılığın yükseldiğini hatırlatan Kurtoğlu, 1930’larda ise 1929 Wall Street çöküşüyle başlayan büyük ekonomik krizin İkinci Dünya Savaşı’na yol açtığını belirtti. Kurtoğlu, İkinci Dünya Savaşı’nın iki temel sonucunu şöyle özetledi: “Bir, dünya topyekûn bir köye dönüştü, küresel bir dünya söz konusu oldu. İki, 14 Mayıs 1948’de İsrail kuruldu.”
Kurtoğlu, bu tarihsel döngüye dikkat çekerek, “1830, 1930, şimdi 2030… 2030’a giderken 2025 dünyasında yeni bir merkantilizm görüyoruz. Bunu Trump’ta ifadesini bulan ama sadece Trump’la sınırlı olmayan bir durum,” dedi.
Küreselciler vs. Ulusalcılar: Yeni Dünya Düzeni Kavgası
Kurtoğlu, günümüzdeki görünmeyen savaşın temelinde, küreselci elitler ile ulusalcı güçler arasındaki mücadelenin yattığını iddia etti.
Küreselci Cephe: City of London ve Çin İttifakı
Kurtoğlu’na göre küreselci kanadın aklı İngiltere’de, özellikle de Londra’nın finans merkezi olan “City of London”da bulunuyor. “İki ‘kare mil’ (Square Mile) olarak bilinen City of London, Atlantik’e bakan, Yahudi ve Kelt bankerlerin kontrolündeki bir bölge. 1970’lerin ortalarına kadar İngiliz kraliyet ailesi bile buraya izinle giriyordu,” diyen Kurtoğlu, bu aklın kökenlerini 1839-1843 Afyon Savaşları’na dayandırdı. Rothschild ailesinin Doğu Hindistan Kumpanyası aracılığıyla Çin’e uyuşturucu dayattığını ve misyonerlik faaliyetleriyle Çin’in içini karıştırdığını belirten Kurtoğlu, “Bu süreçte 86 milyon Çinli birbirini öldürdü. Bu savaş Rothschild’lerin finanse ettiği bir savaştı ve nihayetinde 1949’da yine onların finanse ettiği Mao, Çin’de komünist bir diktatörlük kurdu,” dedi.
Kurtoğlu, bu Anglosakson aklın günümüzdeki uygulama alanının ve askeri gücünün ise Çin olduğunu öne sürdü: “Bu yeni dünya düzeninin aklı İngiltere, Anglosakson aklı ve City of London. Bu aklın uygulama alanı ve askeri gücü olarak Çin’i kullanıyorlar.” Kurtoğlu, Çin’in iç yapısındaki karmaşıklığa da dikkat çekti: “Bugün 7,5 milyon kamerayla 1.4 milyar Çinli gözetleniyor. 400 milyonu ehven şartlarda yaşarken, dünyanın en büyük dolar milyarderleri artık Çin’de. Mao’dan sonra Deng Xiaoping döneminde komünist parti kontrolünde vahşi bir kapitalizm uygulandı. Çin’de beşli bir general grubu var, dördünün hanımının Yahudi kökenli olduğu söyleniyor.” Kurtoğlu, Çin’in bu yapısıyla hem bir laboratuvar hem de küreselcilerin lojistik ve askeri merkezi haline geldiğini iddia etti.
Ulusalcı Cephe: Pentagon ve Trump Liderliği
Kurtoğlu, küreselcilere karşı mücadele eden ulusalcı kanadın liderliğini ise ABD’de Pentagon ve Donald Trump’ın çektiğini savundu. “Trump, Amerikan milliyetçisi bir adam. Kimse hafife almasın, 132 yıl sonra Amerika’da seçilmiş, kaybetmiş ve tekrar seçilen bir başarıyı tekrarladı,” diyen Kurtoğlu, Trump’ın küreselcilerle tek başına baş edemeyeceğini bildiği için İsrail’e göz kırptığını belirtti. “Amerika’da Musevileri en az sevenler Anglosaksonlardır, beyaz Amerikalılardır. Üniversitelerde bile görünmez bir Musevi-Anglosakson kavgası vardır. Trump, İsrail’i çok sevdiğinden değil, ‘köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme’ metodolojisiyle hareket ediyor,” dedi.
Kurtoğlu’na göre, bu ulusalcı cephede Pentagon’un yanı sıra Almanya, Rusya, Japonya ve Kore gibi ülkeler de yer alıyor ve herkes pozisyon almaya çalışıyor. “Milliyetçi ulusalcılar ile küreselciler arasında ölümcül bir mücadele var,” diye ekledi.
Şirket Sosyalizmi ve Gözetlenen Toplum Modeli
Kurtoğlu, küreselci aklın yeni hedefinin “şirket sosyalizmi” olduğunu iddia etti. “Bu güç diyor ki, demokrasiler ve bugünkü şehircilik anlayışı kalkınmayı engelliyor. Bugüne kadar devlet kamu sosyalizmi uyguladık ama artık şirket sosyalizmine geçiyoruz,” diyen Kurtoğlu, bu modelin örneğini M.Ö. 2. yüzyıl ile M.S. 1. yüzyıl arasında yaşayan Esenler Tarikatı’nda bulduğunu belirtti. “Esenler Tarikatı’nda mülkiyet yoktu, evlenme ve çocuk yapma özel izne tabiydi. Maraza çıkaranlar çöle bırakılırdı. Şimdi Covid-19 sürecinde gördüğümüz vatandaşlık ücreti gibi uygulamalar bu yönde adımlar,” dedi.
Ancak Kurtoğlu, bu dayatmanın kendi karşıtını yarattığını da ifade etti: “Küreselleşme dayatması, insanların sadece üreten, yiyen, çiftleşen varlıklar olmadığını gösterdi. İnsanların ruhu var, vatan, aile, ana, baba, çocuk sevgisi var. Bu da kendi paradoksunu yarattı ve herkes, özellikle Covid-19’dan sonra ‘ne oluyor?’ demeye başladı.”
Sistemin Yumuşak Karnı: Tahviller ve Altın
Kurtoğlu, küresel finans sisteminin iki büyük zayıf halkası olduğunu belirtti:
- Tahvil Piyasası: “Dünyada kaç trilyon dolar olduğunu bilemediğimiz bir tahviller curcunası var. Bu, enflasyona en duyarlı şeydir. Enflasyonu çıkardığınızda sattığınız tahviller çöpe döner.”
- Altın: “Bütün dünya ortalamasında 1 ons fiziki altına karşılık 40 ons ‘kağıt altın’ (paper gold) var. Amerika’da bu oran 1’e 196. Çünkü Amerikalıların altın alması uzun yıllar yasaktı, ellerindeki altınlara el koydular.”
Kurtoğlu, bu zayıflıkların farkında olan güçlerin fiziki altına yöneldiğini söyledi: “Trump koltuğa oturduktan sonra İngiltere’den Amerika’ya 1000 ton altın götürüldü. İsviçre’den 30 milyar dolarlık altın alındı. Geçen hafta Chicago borsası üzerinden birileri 140 ton, yani 14 milyar dolarlık Nisan teslimi altın siparişi verdi.” Kurtoğlu, 20 yıl FED başkanlığı yapan Alan Greenspan’ın 2017’deki “Nihayetinde tek para vardır, o da altındır” sözünü hatırlatarak, altının sistemdeki gerçek değer olduğunu vurguladı.
Evanjelistler, Armegedon ve Türkiye’nin Konumu
Kurtoğlu, yaklaşan büyük savaşın teolojik boyutuna da dikkat çekti ve Evanjelistlerin rolünü vurguladı. “Trump’ı iktidara taşıyan güçler arasında Evanjelistler çok ciddi bir güç. 345 milyonluk ABD’de 115 milyon civarında Evanjelist var ve Trump’ı kayıtsız şartsız destekliyorlar,” diyen Kurtoğlu, Evanjelistlerin radikal inançlarına dikkat çekti: “Bu adamlar Tevrat ve İncil’i motomot yorumlayan bir yapı. 2018 ile 2038 arasında İsa Mesih’in yeryüzüne ineceğine inanıyorlar. İneceği yer olarak da Amik Ovası, Şam ve Kudüs eksenini, yani Türk coğrafyasını görüyorlar. Direkt Armegedon’a doğru gidiyoruz.”
Kurtoğlu, bu süreçte PKK, PYD, DEAŞ gibi yapıların Evanjelistler için bir önemi olmadığını, asıl hedefin Armegedon savaşı olduğunu belirtti. Bölgedeki tüm büyük dinlerin ve hatta New Age tarikatlarının kendi kurtarıcılarını (Mesih, Mehdi, Kadotu vb.) beklediği bir döneme girildiğini söyleyen Kurtoğlu, Umberto Eco’nun “Bir inancın doğruluğunu yanlışlığını tartışmayın, o inanca sahip olanların neyi ne kadar göze aldığına bakın,” sözünü hatırlattı.
Kurtoğlu’na göre bu savaşın iki ana sebebi var: Kutsallar ve Su. “20. yüzyılın bütün savaşlarının anası petroldür. 21. yüzyılın bütün savaşlarının anası sudur,” diyen Kurtoğlu, Fırat, Dicle ve Nil nehirlerinin önemine vurgu yaptı. Hatta Tempo dergisinin geçmişte Atatürk Barajı’nın Armegedon’a hizmet ettiğini iddia eden Evanjelist pastörün sözlerini yayınladığını hatırlattı.
Türkiye Ne Yapmalı?
Kurtoğlu, bu tehlikeli süreçte Türkiye’nin çok dikkatli olması gerektiğini belirtti. “Bu savaşa girmememiz mümkün değil ama bu savaşın kurbanı olmamak lazım,” diyen Kurtoğlu, öncelikle toplumsal birliğin sağlanması gerektiğini vurguladı: “Gerek iktidarın gerek muhalefetin toplumsal barışı sağlamaları lazım. Çocukları, gençleri bahanelerle içeri atarak, küstürerek toplumsal huzuru sağlayamazsınız. Gençlerin enerjisini alırsanız cepheye gönderecek adam bulamazsınız.”
Kurtoğlu, Türkiye’nin savunma sanayiini güçlendirmesi gerektiğini de ekledi: “Türk Milleti’nin bekası açısından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eline, İsrail’in elinde hangi silahlar varsa verilmesi lazım. Yemeyip içmeyip bunu vereceğiz. Yoksa Batı acımasızdır.” Tarihten örnekler veren Kurtoğlu, Endülüs’ün yıkılışını, Kızılderililerin ve Aborjinlerin yok edilişini hatırlatarak, “Bu adamların kuyruk acıları var bizde. 100 yıl önceki hesapları kapatmaya geliyorlar,” dedi.
Kurtoğlu, Türkiye’deki “Kürt meselesi” olarak adlandırılan durumun aslında 1915 Ermeni meselesinin bir devamı olduğunu ve Kürtçülük yapanların önemli bir kısmının Kürt kökenli bile olmadığını iddia etti. Türkiye’deki Cumhurbaşkanlarının yarısının ve en zengin iş adamlarının çoğunun Kürt kökenli olduğunu belirterek, “Kürt meselesi vardır demek hıyanettir,” dedi.
İklim Politikaları Tehlikesi
Kurtoğlu, küreselcilerin kullandığı en önemli araçlardan birinin de iklim politikaları olduğunu söyledi. “İklim kanunu, Türkiye için 1838 Baltalimanı Antlaşması’ndan çok daha felaket bir şeydir. Bizi yıkar, tarımı yıkar, çiftçiliği yıkar, milli değerleri yıkar. Ama ne iktidardan ne muhalefetten ses çıkıyor. Amerika Paris Anlaşması’ndan çekildi, Avrupa bir şey yapmıyor ama biz kabul ettik. Niye? 550 milyar dolar dış borcunuz olursa ‘hayır’ diyemezsiniz,” diyerek Türkiye’nin bu konuda tuzağa düşürüldüğünü iddia etti.
Son Söz: İstiklal Marşı Uyarısı
Programın sonunda Mehmet Akif Ersoy’un “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” sözünü hatırlatan Kurtoğlu, Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin karşı karşıya olduğu tehlikelere karşı uyanık olması gerektiğini vurguladı. Kurtoğlu’nun analizleri, dünyanın geri dönüşü olmayan bir çatışmaya doğru ilerlediği ve bu süreçte Türkiye’nin kritik bir rol oynayacağı yönündeki endişeleri derinleştiriyor.
Views: 5