ABD Dünya Ekonomisini Nasıl Yönetiyor | Para

Para | ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası benzersiz gücüyle küresel sistemi nasıl dizayn etti? Bretton Woods’dan Küresel Minotaur’a uzanan bu yolculukta, doların ve Amerikan ekonomisinin sırları.

İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, dünya harabeye dönmüştü. Avrupa ve Asya’nın büyük ekonomileri enkaz altındaydı; altyapıları çökmüş, sanayileri durmuş, milyonlarca insan hayatını kaybetmişti. Bu yıkımın ortasında tek bir ülke, savaşın yaralarını sarmak yerine gücüne güç katmıştı: Amerika Birleşik Devletleri. Savaşın getirdiği yıkımdan coğrafi olarak uzak kalması ve muazzam bir savaş ekonomisiyle üretimini katlaması, ABD’yi savaş sonrası dünyanın tartışmasız lideri ve kredi verebilecek tek gücü haline getirmişti. Peki, ABD bu eşsiz avantajını kullanarak küresel ekonomik ve politik sistemi kendi çıkarları doğrultusunda nasıl yeniden şekillendirdi? Bu sorunun cevabı, bizi Yanis Varoufakis’in “Küresel Minotaur” adını verdiği karmaşık ve etkileyici bir mekanizmaya götürüyor.

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Sahne: Yükselen Güç ABD

ABD’nin savaştan bu denli güçlü çıkmasının ardında yatan dinamikleri anlamak önemli. 1929 Büyük Buhranı ile sarsılan Amerikan ekonomisi, Başkan Roosevelt’in “New Deal” reformlarına rağmen tam anlamıyla toparlanamamıştı. Ekonomiyi asıl canlandıran ve ABD’yi bir üretim devine dönüştüren şey, ironik bir şekilde İkinci Dünya Savaşı oldu.

Savaşa girdikten sonra ABD, ekonomisini adeta Sovyetler veya Nazi Almanyası benzeri merkezi bir planlamayla yönetti. Devlet harcamaları tavan yaptı, fabrikalar tam kapasiteyle silah, tank, uçak üretmeye başladı. Ford gibi dev şirketler bomba, General Motors gibi devler silah üretiyordu. Devlet, bu şirketlere üretim ve alım garantisi verdi, fiyatları ve ücretleri kontrol altında tuttu (Office of Price Administration gibi kurumlar aracılığıyla). Sonuç muazzamdı:

  • İşsizlik tarihin en düşük seviyelerine indi.
  • Sanayi üretimi yaklaşık üç kat arttı.
  • Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) savaş başındaki 90 milyar dolardan, savaş sonunda 223 milyar dolara fırladı.

En önemlisi, savaş ABD topraklarında yaşanmadığı için altyapısı zarar görmedi, fabrikaları yıkılmadı ve insan kaybı diğer büyük güçlere kıyasla çok daha azdı. Savaş bittiğinde, potansiyel rakipleri (Büyük Britanya, Almanya, Japonya vb.) bitap düşmüşken, ABD dünyanın üretim gücünün ve finansal rezervlerinin çok büyük bir kısmına (bazı tahminlere göre GSYH’nin %30 ila %50’sine) sahipti. Artık dünyayı şekillendirme sırası Amerika’daydı.

Yeni Bir Düzen Arayışı: Bretton Woods Sistemi (1944)

Amerikalı planlamacılar, 1929 Buhranı’ndan önemli dersler çıkarmışlardı. Küresel ekonomik sistemin istikrarsızlığı ve ülkelerin korumacı politikaları, hem küresel ticareti baltalamış hem de siyasi gerilimleri artırarak savaşa zemin hazırlamıştı. Ayrıca, tek bir merkeze (o dönemde ABD) aşırı bağımlı bir sistemin ne kadar kırılgan olduğu da acı bir şekilde tecrübe edilmişti. Bu nedenle, savaş sonrası kurulacak sistemin daha istikrarlı, öngörülebilir ve yönetilebilir olması gerekiyordu. Ana fikir şuydu: “Dünyayı bizim yönetmemiz lazım.”

Bu amaçla, savaş henüz bitmeden, 1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kasabasında 44 Müttefik ülkenin delegeleri bir araya geldi. Bu konferansın amacı, savaş sonrası küresel parasal ve ekonomik sistemi tasarlamaktı. Bretton Woods Konferansı’nda üç temel kurum ve kural üzerinde anlaşıldı:

  1. Uluslararası Para Fonu (IMF – International Monetary Fund): Küresel finansal sistemin “yangın söndürücüsü” olarak tasarlandı. Bir ülke ödemeler dengesi krizi yaşadığında, döviz sıkıntısına düştüğünde IMF devreye girecek, belirli şartlar (genellikle yapısal reformlar ve kemer sıkma politikaları) karşılığında ülkeye kredi sağlayarak krizin derinleşmesini ve diğer ülkelere yayılmasını önleyecekti. Roosevelt’in konferanstaki açılış konuşmasında vurguladığı gibi, “bir ülkenin ekonomik sağlığı, o ülkenin uzak yakın bütün komşularını ilgilendirir.” IMF, bu zincirleme reaksiyonları engelleme görevini üstlendi.
  2. Dünya Bankası (WB – World Bank – Asıl adı: Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası – IBRD): Savaş sonrası yeniden inşa ve kalkınma projelerini finanse etmek amacıyla kuruldu. Uzun vadeli yatırım kredileri sağlayarak ülkelerin ekonomik gelişimine katkıda bulunacaktı.
  3. Sabit Kur Sistemi (Dolar-Altın Standardı): Belki de sistemin en kritik ayağı buydu. Eski altın standardından farklı olarak, bu sistemde merkezde ABD doları vardı. Diğer tüm üye ülkelerin para birimleri dolara sabitlendi (örneğin, 1 Dolar = 4 İngiliz Sterlini gibi). ABD doları ise altına sabitlendi (1 ons altın = 35 Dolar). Sadece ABD doları altına çevrilebilirdi. Eğer bir ülke (örneğin Fransa), rezervindeki dolarları altına çevirmek isterse, ABD bunu yapmakla yükümlüydü. Bu durum, doları dünyanın rezerv parası haline getirdi. Herkesin ticaret yapmak ve rezerv tutmak için dolara ihtiyacı vardı.

Bu sistem, ABD’ye muazzam bir güç ve ayrıcalık veriyordu. Dünya ticaretinin ve finansının merkezine doları ve dolayısıyla Amerikan ekonomisini yerleştiriyordu.

Varoufakis’in Merceğinden: Küresel Plan (1950-1971)

Yanis Varoufakis, “Küresel Minotaur” adlı kitabında Bretton Woods sistemini ve sonrasını “Küresel Plan” olarak adlandırdığı bir çerçevede analiz eder. Varoufakis’e göre, ABD’nin amacı sadece doları merkeze koymak değil, aynı zamanda küresel ekonomiyi yönetirken kendisine destek olacak, olası krizlerde şokları emebilecek başka güçlü sanayi merkezleri yaratmaktı. 1929 dersi unutulmamıştı: Sistem tek bir güce dayanırsa kırılgandı.

Bu “Küresel Plan”ın iki temel dayanağı vardı:

  1. Bretton Woods Sistemi: Yukarıda anlatılan dolar merkezli sabit kur sistemi.
  2. İki Güçlü Müttefikin Yükseltilmesi: Almanya ve Japonya: ABD, bilinçli bir politikayla, savaşta yendiği bu iki ülkeyi yeniden ayağa kaldırmaya ve güçlü sanayi ekonomileri haline getirmeye karar verdi. Varoufakis’e göre bu, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir durumdu; bir galip gücün, mağlup ettiği düşmanlarını kendi elleriyle ihya etmesiydi.

Peki, neden Almanya ve Japonya? Varoufakis birkaç neden sıralar:

  • Sanayi Potansiyeli: Her iki ülke de savaş öncesinde güçlü bir sanayi temeline ve yetenekli insan kaynağına sahipti.
  • Jeopolitik Konum: Soğuk Savaş koşullarında Almanya Avrupa’da, Japonya ise Asya’da Sovyetler Birliği’ne karşı kilit öneme sahipti. Bu ülkelerin ekonomik olarak güçlenmesi, komünizmin yayılmasına karşı bir set oluşturacaktı.
  • Amerikan Kontrolü: Savaş sonrası her iki ülke de fiilen Amerikan işgali ve denetimi altındaydı. Anayasaları Amerikan etkisiyle yazılmış, topraklarında ciddi Amerikan askeri varlığı bulunuyordu. Yani bu ülkeler, ABD’nin “uydu” devletleri konumundaydı ve kontrol edilmeleri kolaydı.

Küresel Fazlalık Geri Dönüşüm Mekanizması:

Bu planın işlemesi için kritik bir mekanizma gerekiyordu: ABD’nin ticaret fazlalarının (surplus) yeniden sisteme döndürülmesi. Savaş sonrası ABD, dünyanın üretim merkeziydi ve sürekli ticaret fazlası veriyordu (yani sattığı mal, aldığı maldan fazlaydı). Bu fazlalık dolarların ABD’de birikmesi yerine, yeniden Avrupa ve Japonya’ya akıtılması gerekiyordu ki bu ülkeler hem kalkınabilsinler hem de Amerikan mallarını satın alabilecek alım gücüne sahip olabilsinler. Varoufakis buna “Küresel Fazlalık Geri Dönüşüm Mekanizması” (Global Surplus Recycling Mechanism) adını verir.

Bu mekanizma nasıl işledi?

  • Marshall Planı (Avrupa): 1948’de başlayan Marshall Planı ile ABD, Avrupa ülkelerine (başta İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya) toplamda yaklaşık 13 milyar dolar (bugünün parasıyla çok daha fazla) yardım yaptı. Bu yardımlar hibe, kredi, teknoloji transferi, gıda ve hammadde şeklinde oldu. Amaç, Avrupa ekonomilerini canlandırmak, talebi artırmak ve bu talebin Amerikan mallarına yönelmesini sağlamaktı. Yani ABD, Avrupa’ya para veriyor, Avrupa bu parayla Amerikan malları alıyor, para tekrar ABD’ye dönüyor ve ABD bu parayı tekrar Avrupa’ya yatırım veya yardım olarak gönderiyordu. Para sürekli dönüyordu.
  • Japonya’nın Desteklenmesi (Asya): Benzer bir mekanizma Japonya için de işledi. Kore Savaşı (1950-53), Japon endüstrisi için büyük bir talep yarattı; ABD, savaş için gerekli mal ve hizmetleri Japonya’dan tedarik etti. Ardından ABD, kendi pazarını Japon şirketlerine (Sony, Toyota vb.) sonuna kadar açtı. 60’larda Japon ihracatının %30’u ABD’ye yapılıyordu. Ayrıca, Japonya’nın savunma harcamalarını ABD üstlendiği için Japonya bu kaynakları sanayiye aktarabildi. ABD, Japonya’ya sermaye ve teknoloji transferi de yaptı ve müttefiklerini de Japon mallarına pazar açmaya teşvik etti. Sonuç, “Japon mucizesi” olarak bilinen olağanüstü kalkınma oldu.

Kapitalizmin Altın Çağı Ve Sınırları (1950-1971)

Varoufakis’in “Küresel Plan” dönemi olarak adlandırdığı yaklaşık 1950-1971 arası, birçok ekonomist tarafından “Kapitalizmin Altın Çağı” olarak nitelendirilir. Bu dönemde:

  • Küresel ekonomi istikrarlı bir şekilde büyüdü.
  • Bretton Woods sistemi sayesinde kur dalgalanmaları ve finansal krizler azdı.
  • Refah devleti uygulamaları yaygınlaştı, eşitsizlikler nispeten düşüktü.
  • Almanya ve Japonya gibi ülkeler hızla kalkındı, hatta birçok gelişmekte olan ülke de önemli büyüme oranları yakaladı.
  • Enflasyon kontrol altındaydı.

Bu “yönetilmiş kapitalizm” dönemi, ABD’nin küresel liderliği ve bilinçli politikaları sayesinde mümkün olmuştu. ABD, kendi GSYH payının bir kısmını (yaklaşık %20’sini) Almanya ve Japonya’ya “aktarmış” gibi görünse de, bunu sistemin genel istikrarı ve kendi refahının sürdürülebilirliği için gerekli görmüştü.

Ancak bu sistemin temeli, ABD’nin sürekli ticaret fazlası vermesine ve doların altına olan sabit bağının korunmasına dayanıyordu. İşte bu temel, 1960’ların sonuna doğru çatırdamaya başlayacaktı.

Sistemin Çatırdaması: Nixon Şoku (1971)

Her güzel şeyin bir sonu vardır. Bretton Woods sisteminin ve Varoufakis’in “Küresel Plan”ının sonunu getiren gelişmeler 1960’ların sonunda belirginleşti. Temelde üç ana sebep vardı:

  1. Vietnam Savaşı: Uzun süren ve ABD’ye maliyeti çok yüksek olan (2002 fiyatlarıyla yaklaşık 494 milyar dolar) bu savaş, ABD bütçesinde devasa açıklar yaratmaya başladı. ABD, savaş harcamaları için ciddi şekilde borçlanmak ve para basmak zorunda kaldı.
  2. Büyük Toplum (Great Society) Programları: Başkan Johnson döneminde başlatılan bu programlar, ABD içinde refah devleti uygulamalarını (sağlık sigortası, eğitim harcamaları vb.) genişletmeyi ve ırksal eşitsizlikleri azaltmayı hedefliyordu. Ancak bu programlar da kamu harcamalarını ve bütçe açığını artırdı.
  3. Almanya ve Japonya’nın Yükselişi: ABD’nin desteklediği bu iki ülke o kadar güçlenmişti ki, artık Amerikan şirketleriyle rekabet edebiliyor, hatta onlardan daha verimli ve kaliteli üretim yaparak ABD’ye karşı ticaret fazlası vermeye başlıyorlardı. Bu durum, ABD’nin ticaret dengesini negatife çevirdi.

Bu üç gelişme bir araya gelince, sistemin temeli sarsıldı:

  • ABD artık ticaret fazlası vermiyor, aksine ticaret açığı vermeye başlıyordu.
  • ABD, savaş ve sosyal harcamalar nedeniyle bütçe açığı veriyor, borçlanıyor ve piyasadaki dolar miktarını artırıyordu.
  • Piyasadaki dolar miktarı artarken, ABD’nin altın rezervleri azalıyordu. Çünkü diğer ülkeler (özellikle Fransa gibi), ABD’nin artık dolarlarının karşılığını altın olarak ödeyemeyeceğinden şüphelenmeye başlamış ve rezervlerindeki dolarları altına çevirmek istiyorlardı. 1950’de 20.000 ton olan ABD altın rezervi, 1971’e gelindiğinde 8.000 tona düşmüştü.

Son darbe Ağustos 1971’de geldi. Önce Fransa Cumhurbaşkanı Pompidou, dolarlarını altına çevirmek için bir savaş gemisi gönderdi. Ardından İngiltere 3 milyar dolarlık altın talebinde bulundu. Baskı artınca, 15 Ağustos 1971’de ABD Başkanı Nixon, televizyona çıkarak ABD’nin artık doları altına çevirmeyeceğini tek taraflı olarak ilan etti. Bu olay “Nixon Şoku” olarak tarihe geçti ve Bretton Woods sistemini fiilen bitirdi. Amerika, sistemin sürdürülemez hale geldiğini görerek, açıklar henüz devasa boyutlara ulaşmadan fişi çekmişti. Diğer ülkelerin tepkisi mi? Pek bir şey yapamadılar. Amerikalıların dediği gibi: “Dolar bizim paramız, ama sizin sorununuz.”

Küresel Minotaur’un Doğuşu (1971 Sonrası)

Bretton Woods’un çöküşüyle dünya ekonomisi yeni bir döneme girdi. Varoufakis, bu yeni dönemi Yunan mitolojisindeki Minotaur efsanesiyle açıklar. Efsaneye göre Minotaur, Girit Kralı Minos’un labirente hapsettiği, yarı insan yarı boğa, sürekli insan etiyle beslenmek zorunda olan bir canavardır. Atina, bu canavarı beslemek için Girit’e düzenli olarak genç erkek ve kadınları haraç olarak göndermek zorundadır.

Varoufakis’e göre, 1971 sonrası ABD, küresel ekonominin Minotaur’u haline geldi. Artık sistem şöyle işliyordu:

  • ABD’nin İkiz Açıkları: ABD, hem devasa ticaret açıkları (aldığı mal sattığından çok fazla) hem de bütçe açıkları (harcaması gelirinden çok fazla) vermeye başladı ve bu açıkları sürekli borçlanarak finanse etti.
  • Küresel Dengesizlik: Dünyanın geri kalanı (özellikle Almanya, Japonya, daha sonra Çin ve petrol üreten ülkeler) ABD’ye mal satarak büyük ticaret fazlaları biriktirdi.
  • Yeni Geri Dönüşüm Mekanizması: Bu ticaret fazlası veren ülkeler, ellerinde biriken dolarları ne yapacaklardı? İşte Minotaur burada devreye girdi. Bu ülkeler, biriken dolarlarını tekrar ABD’ye gönderdiler. Ama bu sefer Marshall Planı gibi yardımlarla değil, ABD devlet tahvillerini satın alarak (yani ABD’ye borç vererek) ve Amerikan finans piyasalarına (Wall Street) yatırım yaparak (hisse senedi, gayrimenkul vb. alarak).
  • Canavarın Beslenmesi: Yani, dünya ABD’nin açıklarını finanse ediyor, ABD ise dünyanın geri kalanının ürettiği malları tüketerek küresel talebi canlı tutuyordu. Dünya, Minotaur’u (ABD açıklarını) beslemek zorundaydı, çünkü beslemezse ABD ekonomisi ve dolayısıyla küresel sistem çökebilirdi. ABD tüketiyor, dünya üretiyor ve finanse ediyordu.

Minotaur’u Besleyen Mekanizmalar

Peki, neden dünyanın geri kalanı, biriken dolarlarını ABD’ye geri göndermeyi kabul etti? Varoufakis bunun dört ana nedeni olduğunu savunur:

  1. Doların Rezerv Para Statüsü: Bretton Woods çökse de dolar, dünyanın fiili rezerv parası olmaya devam etti. Özellikle petrol başta olmak üzere uluslararası emtia ticareti hala dolar üzerinden yapılıyordu (Petrodolar sistemi). Bu durum, dolara olan talebi sürekli canlı tuttu ve onu güvenilir bir liman haline getirdi. Petrol üreticisi ülkelerin (Suudiler gibi) elde ettikleri dolarların büyük kısmı (Petrodolarlar) yine Amerikan finans sistemine geri aktı.
  2. Enerji Maliyetleri ve Rekabet Gücü: 1973 ve 1979 petrol şokları, enerjiye bağımlı Avrupa ve Japonya ekonomilerini ABD’ye kıyasla daha olumsuz etkiledi. ABD’nin enerji bağımlılığının daha az olması, Amerikan şirketlerine bir rekabet avantajı sağladı.
  3. ABD İşgücü Piyasası ve Verimlilik: 1970’lerden sonra ABD’de reel işçi ücretleri baskılandı (uzun süre artmadı). Ancak aynı dönemde Amerikan şirketlerinin verimliliği arttı. Düşük işgücü maliyeti ve yüksek verimlilik, Amerikan şirketlerinin kârlılığını artırdı ve onları yabancı sermaye için daha cazip hale getirdi.
  4. ABD’nin Jeopolitik Gücü ve Finansal Cazibesi: ABD’nin dünyanın hegemon gücü olması, siyasi istikrarı ve derin finansal piyasaları (Wall Street), onu yabancı sermaye için güvenli bir liman haline getirdi. Wall Street’in finansal mühendislikteki gelişimi, yeni yatırım araçları ve yüksek getiri potansiyeli de cabasıydı. Varoufakis, ABD’yi adeta dev bir “elektrikli süpürgeye” benzetir; dünyanın dört bir yanındaki fazla sermayeyi kendine çeken bir süpürge. Faiz oranlarının 80’lerde %20’lere kadar çıkarılması da bu cazibeyi artırdı.

Bu mekanizmalar sayesinde ABD, 70’lerden 2008’e kadar ikiz açıklarını finanse edebildi ve Küresel Minotaur sistemi işledi. Bu dönemde Almanya ve Japonya gibi ülkelerin büyümesi yavaşlarken, ABD ekonomisi (özellikle finans sektörü) dışarıdan gelen sermaye akışıyla büyümeye devam etti. Ancak bu büyüme, Amerikan işçi sınıfının refahına pek yansımazken, sermaye sahiplerinin ve finans sektörünün zenginliğini artırdı.

Yara Alan Canavar: 2008 Krizi Ve Sonrası

Her sistem gibi Küresel Minotaur sisteminin de sınırları vardı. Wall Street’teki kontrolsüz finansal mühendislik, aşırı risk alma ve açgözlülük, 2008’de patlayan küresel finansal krize yol açtı. Bu kriz, Varoufakis’e göre Minotaur’u ölümcül şekilde yaraladı.

Krizin Minotaur üzerindeki etkileri şunlardı:

  • ABD Talebinin Düşmesi: Kriz sonrası ABD ekonomisi ciddi bir durgunluğa girdi. İşsizlik arttı, talep düştü. Bu durum, ABD’nin artık eskisi gibi dünyanın geri kalanının mallarını tüketemeyeceği anlamına geliyordu. Minotaur’un temel işlevi zarar görmüştü. ABD’nin ticaret açıkları kriz sonrası dönemde (2020’ye kadar) eskisi kadar hızlı büyümedi.
  • Sermaye Akışlarının Değişmesi: Kriz, ABD finans sistemine olan güveni sarstı. Her ne kadar ABD Hazinesi hala güvenli liman olsa da, kriz öncesindeki devasa ve sürekli artan sermaye akışı trendi bozuldu. Para akışı devam etse de, GSYH’ye oranla durağanlaştı.

Varoufakis, 2008 sonrası dönemin artık Minotaur sisteminin sürdürülemez hale geldiği bir dönem olduğunu savunur. Canavar yaralıydı ve eski işlevini yerine getiremiyordu.

Yeni Dünya Düzeni mi? Korumacılık Ve Belirsizlikler

2008 krizi sonrası yaşananlar ve özellikle Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ABD’nin attığı adımlar (ticaret savaşları, müttefiklere bile gümrük vergileri koyma vb.), Küresel Minotaur sisteminin sonunun geldiğine dair işaretleri güçlendirdi. Trump’ın politikaları, adeta “Ben artık bu Minotaur rolünü oynamayacağım, kendi açıklarımı kapatacağım” mesajını veriyordu.

Bu durum, özellikle ABD’ye ihracata bağımlı olan Almanya gibi ülkeler için kötü haberdi. Avrupa, 2008 krizinden zaten ağır yara almıştı ve toparlanmakta zorlanıyordu. ABD’nin içe kapanması, Avrupa ekonomisi için yeni bir darbe anlamına geliyordu.

Peki, Minotaur ölürse yerine ne gelecek? Bu sorunun cevabı henüz net değil. Belki de ABD, 1971’de olduğu gibi, sistemin sürdürülemez olduğunu görerek kontrollü bir şekilde çok kutuplu bir dünyaya geçişi kendi şartlarıyla yönetmeye çalışıyor. Kendi kendine yeterliliğini artırıp, küresel yükümlülüklerini azaltıyor olabilir. Ancak bu geçiş süreci sancılı ve belirsizliklerle dolu. Ticaret savaşları, artan jeopolitik gerilimler ve küresel tedarik zincirlerindeki değişimler, yeni bir küresel ekonomik düzenin doğum sancıları olabilir.

Son Söz

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası kurduğu ve Yanis Varoufakis’in “Küresel Minotaur” olarak kavramsallaştırdığı sistem, yaklaşık 60 yıl boyunca dünya ekonomisine damgasını vurdu. Önce “Küresel Plan” ile müttefiklerini ayağa kaldıran ve yöneten ABD, 1971 sonrası “Küresel Minotaur” rolünü üstlenerek dünyanın geri kalanının tasarruflarını kendi açıkları üzerinden absorbe etti ve küresel talebi yönlendirdi. Ancak 2008 krizi bu canavarı yaraladı ve sistemin sürdürülebilirliği sorgulanır hale geldi. Bugün yaşadığımız küresel ekonomik ve politik belirsizlikler, belki de Minotaur’un ölüm sancıları ve yeni bir düzenin doğum sancılarıdır. Bu karmaşık yapıyı anlamak, gelecekteki olası gelişmeleri yorumlamak açısından kritik öneme sahiptir. Varoufakis’in analizi, bu anlamda ufuk açıcı bir perspektif sunmaktadır.

Kaynakça

  • Varoufakis, Yanis. The Global Minotaur: America, Europe and the Future of the Global Economy. Zed Books, 2011 (ve sonraki baskılar). (Metnin ana dayanağı olan eser.)
  • Eichengreen, Barry. Golden Age of Capitalism: Reinterpreting the Postwar Experience. Oxford University Press, 1996. (Savaş sonrası “Altın Çağ” üzerine önemli bir çalışma.)
  • Frieden, Jeffry A. Global Capitalism: Its Fall and Rise in the Twentieth Century. W. W. Norton & Company, 2006. (20. yüzyıl küresel ekonomi tarihini geniş bir perspektifle ele alır.)
  • Kindleberger, Charles P. Manias, Panics, and Crashes: A History of Financial Crises. Palgrave Macmillan, 2005 (ve önceki baskılar). (Finansal krizler ve hegemonik istikrar teorisi üzerine klasik bir eser.)
  • Gilpin, Robert. The Political Economy of International Relations. Princeton University Press, 1987. (Uluslararası politik ekonomi alanında temel bir eser.)

Views: 0

İlginizi Çekebilir:Sayısal Loto’da En Çok Çıkan Sayı Hangisi?
share Paylaş facebook pinterest whatsapp x print

Benzer İçerikler

Does It Make Sense to Buy Gram Gold with Credit Card and Pay the Minimum Amount?
Kredi Kartı ile Gram Altın Alıp Asgari Tutar Ödemek Mantıklı mı?
How Much Can You Build on Your Plot? Here's the Detailed Calculation Guide
Arsanıza Ne Kadar İnşaat Yapabilirsiniz? Detaylı Hesaplama Rehberi
How to Get Out of Credit Debt?
Kredi Borçlarından Nasıl Kurtuluruz?
How To Get Rich Using Simple Jewish Methods
Basit Yahudi Yöntemleriyle Nasıl Zengin Olunur
How to Save Money with Loan Debt Transfer | Money
Kredi Borç Transferi İle Nasıl Tasarruf Edilir? | Para
How Banks Create Money from Nothing and Put You in Debt
Bankalar Yoktan Para Yaratıp Sizi Nasıl Borçlandırıyor?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paranormal Dergi | © 2025 |