Isaac Newton: Yaşamış Son Büyücü

Isaac Newton, düşen elmayı sorgulayarak evrenin sırlarını araladı. Bilimin deviydi ama simya ve kehanetlere de inanıyordu. İşte o dahi ve “son büyücü”nün bilinmeyen yönleri.

Isaac Newton: Yaşamış Son Büyücü!

Elmanın Sırrı Ve Bilimin Gücü

Belki de milyonlarca insan elmanın ağaçtan düşüşünü izledi. Ama sadece biri, genç Isaac Newton, durup sordu: “Neden?” Bu basit soru, modern bilimin temellerini atan bir devrimin fitilini ateşleyecekti.

Newton’un bu merakı, bilimin özünü yansıtıyor. Görünenin ardındaki nedeni aramak, “nasıl” olduğunu anlamaya çalışmak. Bugün bize çok bariz gelen keşifler, tıpkı tekrar kullanılabilir roketler gibi, bir zamanlar sadece birilerinin zihnindeki “neden” ve “nasıl” sorularıydı. Kütleçekimi de öyle. Her gün tanık olduğumuz bu olayı sorgulamak, onu bir doğa yasası olarak fark etmek bile başlı başına bir olaydı. Ama Newton daha ileri gitti: Bu düşüşün nedenini ve nasılını matematiksel bir dille açıklamaya soyundu.

Bilim, sadece gözlemlemek ya da veri biriktirmek değildir. Asıl maharet, bu gözlemleri ve verileri bir araya getirip evrenin işleyişini açıklayan tutarlı teoriler oluşturmaktır. Newton, bunu başaranların en önde gelenlerinden biriydi. Şimdi, bu sıra dışı dehanın zihin dünyasına bir yolculuk yapalım; başarılarına, karanlıkta kalan yönlerine ve onu şekillendiren olaylara daha yakından bakalım.

Fırtınalı Bir Başlangıç: Doğum, Aile Ve İlk Yıllar

Isaac Newton, kayıtlara 25 Aralık 1642’de, İngiltere’nin Woolsthorpe köyünde doğdu olarak geçti. Ancak bu, o dönem İngiltere’de kullanılan Jülyen takvimine göreydi. Bugün kullandığımız Gregoryen takvime göre asıl doğum tarihi 4 Ocak 1643. Bu takvim farkı, onun sıkça anılan “Galileo’nun öldüğü yıl doğduğu” bilgisini de tartışmalı hale getiriyor. Zira Galileo, Gregoryen takvime göre Newton’dan neredeyse bir yıl önce, 8 Ocak 1642’de ölmüştü. Yine de Newton, hayatı boyunca kendisinin özel bir kaderi olduğuna inanacaktı.

Doğumu da zordu; prematüre, zayıf bir bebekti. Adını, doğumundan üç ay önce ölen çiftçi babasından aldı. “Isaac” (İshak), İbranice’de “gülen” demekti. Ancak Newton, hayatı boyunca pek de güleç biri olmadı.

Henüz üç yaşındayken annesi Hannah Ayscough, varlıklı bir din adamıyla evlenip onu anneannesine bıraktı. Bu terk ediliş, Newton’un ruhunda derin izler bıraktı. Annesine karşı bir güvensizlik, üvey babasına ise ömür boyu sürecek bir nefret duydu. Yıllar sonra tuttuğu günah listesinde, annesiyle üvey babasını evdeyken “yakmakla tehdit ettiğini” yazacaktı.

12 yaşında Grantham’daki bir eczacının yanına yerleşti. Burada hem kimyanın gizemli dünyasına (özellikle de simyaya) hem de eczacının üvey kızına ilgi duydu. Simya, hayat boyu sürecek bir tutkuya dönüşecekti. Grantham’daki King’s School’da Latince öğrendi. Okul penceresine kazıdığı imzası hala duruyor.

Üvey babasının ölümüyle annesi onu okuldan alıp çiftçi yapmak istedi. Newton bu işten nefret ediyordu. Neyse ki okul müdürü Henry Stokes araya girdi ve Newton’un bilime olan yatkınlığını görerek okula dönmesini sağladı. Okulda bir kavgada kendinden güçlü bir çocuğu alt etmesi, içindeki hırsı ateşledi. Notları hızla düzeldi, yaptığı güneş saatleri ve yel değirmeni modelleriyle dikkat çekti. Meydan okunduğunda asla pes etmeyen karakteri burada şekillenmeye başlamıştı.

Cambridge, Veba Ve ‘Mucize Yıllar’

1661’de Trinity College, Cambridge’e girdiğinde kimse onun gelecekteki potansiyelini bilmiyordu. Üniversitede sadece Aristo okumakla yetinmedi; Descartes, Copernicus, Galileo, Kepler gibi çağdaş düşünürleri de inceledi. Matematik ve fiziğe olan ilgisi hızla arttı.

Ancak eleştirel ve inatçıydı. Öklid’in “Elementler”ini ilk başta küçümsedi. 1664’te girdiği bir sınavda geometri eksikliği yüzünden başarısız olması onu kamçıladı. Öklid’i tekrar çalıştı ve ona haksızlık ettiğini anladı. Yıllar sonra Robert Hooke’a yazdığı mektupta geçen ve Bernard of Chartres’a atfedilen o ünlü sözü kullanacaktı: “Eğer daha uzağa görebildiysem, bu devlerin omuzlarında durduğum içindir.” (Newton, I. (1676). Letter to Robert Hooke). Bilimin birikimli ilerleyişini kavramıştı.

Optik, yani ışık bilimi, onu büyülemeye başlamıştı. Tam bu sırada, 1665’te Büyük Veba Salgını patlak verdi. Üniversite kapanınca Woolsthorpe’daki evine döndü. İşte o meşhur elma ağacı bu evin bahçesindeydi.

Newton’un kendi anlatımlarına göre (Stukeley ve Conduitt aracılığıyla), düşen bir elma onu gerçekten düşündürmüştü. Neden hep aşağı, merkeze doğru? Newton, bunun cisimlerin kütlesiyle ilgili, merkezde bulunan ve uzaklaştıkça azalan bir çekim kuvvetinden kaynaklandığını düşündü. Bu kuvvetin sadece elma ve Dünya için değil, Ay, Güneş ve gezegenler için de geçerli olması gerektiğini fark etti.

Fakat mevcut matematik, bu sürekli değişen kuvvetleri ve hareketleri açıklamaya yetmiyordu. Newton, bu problemi çözmek için kolları sıvadı ve modern bilimin temel taşı olan kalkülüsü icat etti veya en azından temellerini attı. Bu yoğun çalışma dönemi (1664-1667), onun “Annus Mirabilis” yani “Mucize Yılları” olarak tarihe geçti.

Işığın Renkleri, Teleskop Ve Bilimsel Çatışmalar

Newton sadece bir teorisyen değildi, gözü pek bir deneyciydi. Gözüne iğne batırmaktan, Güneş’e doğrudan bakmaya kadar tehlikeli deneyler yapmaktan çekinmedi. Amacı ışığın ve görmenin sırlarını çözmekti.

Bu çalışmaları sonucunda, mercek yerine ayna kullanarak daha net görüntü sağlayan ilk yansıtmalı teleskobu (Newtonyen teleskop) icat etti. Bu, astronomide bir devrimdi.

Başarıları ona 1669’da, henüz 27’sinde, Cambridge’de prestijli Lucasian Matematik Profesörlüğü kürsüsünü getirdi. Ancak şöhretle birlikte zorluklar da geldi.

1671-72’de beyaz ışığın aslında tüm renklerin karışımı olduğunu ve prizmanın bu renkleri ayrıştırdığını öne süren makalesi büyük tartışma yarattı. Dönemin önde gelen deneycisi Robert Hooke, Newton’un deneylerini tekrarlayamadığını belirterek onu sertçe eleştirdi.

Bu eleştiri, alıngan ve eleştiriye kapalı Newton’u derinden yaraladı. Bilim dünyasına küstü, içine kapandı ve en önemli eseri olacak Kütleçekimi teorisini yıllarca yayınlamaktan çekindi. Bu olay, Newton’un “karanlık” ve gizemli yönünün ortaya çıkışının da başlangıcıydı.

Newton’un Gizli Dünyası: Simya, Kehanetler Ve Teslis Karşıtlığı

Newton’un bilimsel kimliğinin ardında, çok az bilinen, gizemli bir dünya yatıyordu. Son derece dindar olmasına rağmen, Hristiyanlığın temel taşı olan Teslis inancını (Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesi) reddediyordu. Ona göre bu, sonradan uydurulmuş bir sapkınlıktı ve Tanrı tekti.

Bu inancını, görev yaptığı Trinity (Teslis) Koleji‘nde bile gizlemek zorundaydı. Newton, İncil’in ve diğer kutsal metinlerin şifrelerini çözebileceğine, Tanrı’nın evreni yönettiği yasaları anlarsa, O’nun iradesini de anlayabileceğine inanıyordu. Özellikle İncil’in Vahiy Kitabı üzerine yoğunlaştı, kehanetleri çözmeye çalıştı.

Numerolojiye, yani sayılarla kehanette bulunma sanatına büyük ilgi duyuyordu. İncil’deki ölçülerden ve sayılardan yola çıkarak Kıyamet’in ne zaman kopacağını hesaplamaya çalıştı. Onun hesaplarına göre dünyanın sonu 2060 yılından önce gelmeyecekti. Bu tarihten sonra İsa geri dönecek, yozlaşmış kilise yıkılacak ve Tanrı’nın krallığı kurulacaktı.

Newton’un kütüphanesindeki kitapların ezici çoğunluğu (%27) teoloji üzerineydi. Matematik, astronomi ve fizik kitapları çok daha az yer tutuyordu (%8.3 ve %3). Bu, onun entelektüel enerjisinin ne kadar büyük bir kısmını bu gizli ilimlere adadığını gösteriyor.

Çocukluğundan beri ilgi duyduğu simya ise adeta bir saplantıydı. Adi metalleri altına çevirebileceğine inanılan efsanevi Felsefe Taşı‘nı bulmaya kararlıydı. Simyanın yasak olması nedeniyle bu çalışmalarını büyük bir gizlilik içinde yürüttü. Geride bıraktığı 10 milyon kelimelik yazılarının 1 milyonu (%10) sadece simya üzerineydi! Felsefe Taşı’nı veya altın yapmanın sırrını asla bulamadı. Ancak simya düşüncesi, kütleçekimi gibi bilimsel kavramlarını tanımlama biçimini bile etkiledi. Zümrüt Tablet’teki ifadelerle Newton’un çekim kuvveti tanımları arasında çarpıcı benzerlikler vardı. (Bkz. Dobbs, B. J. T. (1975)).

Ünlü ekonomist John Maynard Keynes, Newton’un bu yönünü keşfettiğinde onu şöyle tanımlamıştı: “Newton mantık çağının ilki değildi. O, büyücülerin sonuncusuydu.” (Keynes, J. M. (1946)).

Ancak bu gizli çalışmaların bedeli ağır oldu. Simya deneylerinde kullandığı cıva, kurşun gibi zehirli maddeler nedeniyle sağlığı ciddi şekilde bozuldu. 1693’te ağır bir sinir krizi geçirdi, paranoyak düşüncelere kapıldı. Yıllarını adadığı sırları çözememiş olmanın ve unutulup gitme korkusunun da bu krizde payı vardı. Tam bu umutsuzluk içindeyken, 1684’te genç astronom Edmond Halley‘in ziyareti her şeyi değiştirecekti.

Principia Mathematica: Bilim Tarihini Değiştiren Kitap

Halley, Newton’a gezegenlerin neden eliptik yörüngelerde döndüğünü sordu. Birçok bilim insanı Güneş’in çekim kuvvetinin uzaklığın karesiyle ters orantılı olduğunu tahmin ediyor ama bunu matematiksel olarak ispatlayamıyordu. Halley, cevabın Newton’da olduğuna inanıyordu.

Bu ziyaret ve Alman matematikçi Gottfried Wilhelm Leibniz‘in kendi kalkülüsünü yayınlaması (Newton henüz yayınlamamıştı), Newton’u harekete geçirdi. Rakibine ve eleştirilere karşı yeniden hırslanan Newton, Halley’in de büyük desteğiyle inanılmaz bir tempoyla çalışarak 18 ayda başyapıtını tamamladı.

5 Temmuz 1687’de yayınlanan Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) ya da kısaca Principia, bilim tarihinde bir dönüm noktasıydı. Kitap, Newton’un Üç Hareket Yasası‘nı ve Evrensel Kütleçekim Kanunu‘nu ortaya koyuyordu. Bu yasalarla elmanın düşüşünden gezegenlerin hareketine, gelgitlerden kuyrukluyıldızların yörüngelerine kadar birçok olayı tek bir matematiksel çerçevede açıklıyordu. Klasik Mekanik doğmuş, evreni anlama biçimimiz kökten değişmişti. Newton’un adının ölümsüzleşmesinin nedeni bu kitaptı.

Güç, Kavgalar Ve Darphane Başkanlığı

Principia‘nın getirdiği şöhret, Newton’un gücünü artırdı ama kavgalarını bitirmedi. Leibniz ile olan kalkülüs öncelik kavgası daha da alevlendi. Newton, başkanı olduğu Kraliyet Cemiyeti’ni kullanarak Leibniz’i haksız yere intihalle suçlattı. Bu kavga, İngiliz ve Avrupa matematiğini yıllarca birbirinden kopardı. Bugün her ikisinin de kalkülüsü bağımsız olarak bulduğu kabul edilmektedir.

Eski rakibi Robert Hooke da Newton’un gazabından nasibini aldı. Hooke, kütleçekimi fikrinin önceliğini iddia edince, Newton onu bilim tarihinden silmeye çalıştı. Hooke’un portresinin yok edildiği veya kaybedildiği, çalışmalarının görmezden gelindiği söylenir.

Newton, politikada da kısa bir süre yer aldı. Kral II. James’in Cambridge Üniversitesi’ne müdahalesine karşı çıkarak üniversitenin haklarını savundu ve Parlamento’ya seçildi. Ancak siyasi kariyeri pek parlak geçmedi; mecliste sadece bir kez, o da bir pencerenin kapatılması için konuştuğu kaydedilmiştir.

1693’teki sinir krizinin ardından hayatında yeni bir sayfa açıldı. İngiliz ekonomisinin sahte para ve kırpılmış sikkeler nedeniyle krizde olduğu bir dönemde, metaller hakkındaki bilgisi sayesinde 1696’da Darphane Müdürü, 1699’da ise Darphane Başkanı olarak atandı.

Bu görevde son derece başarılı oldu. Para basımını modernize etti, sahteciliği büyük ölçüde azalttı. Ancak kalpazanlara karşı acımasızdı; onları bizzat sorguladı ve idam edilmelerini sağladı. Bu görev, ona hem ülkeye hizmet etme hem de otoritesine karşı gelenlere karşı öfkesini yöneltebileceği bir alan sunmuştu.

1703’te Kraliyet Cemiyeti Başkanı oldu. Artık gücünün zirvesindeydi ve bu gücü rakiplerine karşı kullanmaktan çekinmiyordu. Kraliyet Gökbilimcisi John Flamsteed‘in yıllarca emek verdiği yıldız kataloğunu, onun izni olmadan ve itirazlarına rağmen yayınlattı. Flamsteed, basılan kopyaların çoğunu öfkeyle yakmak zorunda kaldı.

South Sea Balonu, Son Yıllar Ve Ölümsüz Miras

Newton, hayatının sonlarında zengin ve saygın bir isimdi. Ancak 1720’de, tarihin ilk büyük finans balonlarından biri olan Güney Denizi Balonu (South Sea Bubble) faciasında büyük bir servet kaybetti. Başlangıçta kâr etmiş, ancak fiyatlar yükselmeye devam edince “geride kalma korkusuyla” (FOMO) zirveden tekrar alım yapmış ve balon patlayınca günümüz parasıyla milyonlarca dolar batırmıştı. Bu olaydan sonra “Gök cisimlerinin hareketini hesaplayabiliyorum ama insanların çılgınlığını asla!” dediği rivayet edilir. (Spence, J. (1820)).

Yaşadığı tüm zorluklara, içsel çatışmalara ve tuhaf saplantılara rağmen Isaac Newton, bilime yaptığı devrim niteliğindeki katkılarla dolu bir hayat yaşadı. 20 Mart 1727’de (yeni takvime göre 31 Mart) 84 yaşında Londra’da öldü. Simyanın ve kehanetlerin sırlarını çözememişti ama korktuğu gibi unutulmadı. Modern bilimin temellerini atan bir dev olarak Westminster Abbey’de, Charles Darwin gibi diğer devlerin yanına gömüldü.

Son Söz

Isaac Newton, insan zekasının ulaşabileceği zirveleri gösterirken, aynı zamanda insan doğasının karmaşıklığını da sergileyen eşsiz bir figürdü. O, hem aydınlanmanın hem de gizemciliğin, hem mantığın hem de büyünün son temsilcilerinden biriydi. Evrenin yasalarını çözen dahi ile Felsefe Taşı’nı arayan simyacı aynı bedende yaşıyordu. Onun mirası, sadece formüller ve yasalardan ibaret değil, aynı zamanda bilimin insani yönünü, tutkularını ve çelişkilerini de anlamamızı sağlayan derin bir hikayedir. Şair Alexander Pope’un dediği gibi:

“Doğa ve Doğa’nın yasaları gecede saklıydı:

Tanrı dedi, Newton olsun! ve her yer ışık doldu.”

(Pope, A. (1735))

Kaynakça

  • Dobbs, B. J. T. (1975). The Foundations of Newton’s Alchemy: Or, “The Hunting of the Greene Lyon”. Cambridge University Press.
  • Keynes, J. M. (1946). Newton, the Man. In The Royal Society Newton Tercentenary Celebrations. Cambridge University Press.
  • Newton, I. (1676). Letter to Robert Hooke, 5 February 1676.
  • Pope, A. (1735). Epitaph. Intended for Sir Isaac Newton, In Westminster Abbey.
  • Spence, J. (1820). Anecdotes, Observations, and Characters, of Books and Men.
  • Westfall, R. S. (1980). Never at Rest: A Biography of Isaac Newton. Cambridge University Press.

Views: 1

İlginizi Çekebilir:Sümerler Türk müydü?!
share Paylaş facebook pinterest whatsapp x print

Benzer İçerikler

Doğanın Öfkesi En Şok Edici Afet Anları
Doğanın Öfkesi: Şok Edici Afet Anları!
The Talking Gorilla Said Something Shocking About Humans
Konuşabilen Goril Koko İnsanlar Hakkında Ne Söyledi
8 Everyday Items You've Been Using Wrong Your Entire Life
Hayatınız Boyunca Yanlış Kullandığınız 8 İnanılmaz Şey
The 20 Strangest Things Washed Ashore
Sahile Vuran En Acayip 20 Şey
Goliath'ın Mezarı Bulundu - Esrangiz Olaylar Gizem Tarih
Goliath’ın Mezarı Bulundu!
İki Yüzü Olan Adam Edward Mordake
Ensesinde Yüzü Olan Adam |Edward Mordake

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paranormal Dergi | © 2025 |